![]() |
Şeref Defteri 'Salih Asan' |
Hasan Nail Canat benim idolümdü ![]() Salih Asan Bu satırların yazarı, şu anda büyük sayılabilecek bir yayın grubunda dizi film yapımcısı... Ve bugün geldiği noktada merhum Üstad Hasan Nail CANAT, önemli bir mihenk taşıdır... 1975’li yıllar... Karadeniz’in küçük bir ilçesinde Samsun Alaçam’da imam hatip lisesinin ilk öğrencileriyiz. Alaçam’a göre çok daha büyük olan Bafra ilçesinde o zaman M.T.T.B.’nin (Milli Türk Talebe Birliği) organize ettiği bir geceye götürülüyoruz ilçeden 10 kadar arkadaş ile birlikte. Gecede bir tiyatro oyunu sergilenecek. TRT radyolarında ta ilkokul çağlarından beri ARKASI YARIN olarak adlandırılmış oyunları mütemadiyen dinleme ve yazlık sinemalarda BATTAL GAZİ serilerini seyretmenin dışında tiyatro ve sinemaya dair hiçbir bilgisi ya da izlenimi olmayan bizler, ilk defa bir tiyatro oyununu izleyecek olmanın heyecanı içerisindeydik. Ve sahnede Hasan Nail CANAT’ın, GÜNAHKÂR BABA oyunu. Ve sonraki yıllarda; bölgeye her gelişinde onu izlerken kendine idealler koyan bir lise öğrencisi... Öyle ki arkadaşının soru cevaplı hatıra defterine "Tiyatrocu olmak ve İstanbul’da yaşamak istiyorum" diyen bir taşra delikanlısı... Benim için idol Hasan Nail CANAT’tı tabii... Tabii tiyatro her daim içimizde büyüyen bir tutku... Ve lise yıllarında tiyatro kulübünde aktif görev alma... YERE DÜŞEN KAN adlı oyunu sahneye koyduğumuzda dönemin ilçe kaymakamı benimle ilgili; "Samsun Belediye Tiyatrosu'ndan mı?” diye sorduğunda kararımı vermiştim. Tiyatroya dair Hasan Nail CANAT’ın yüreğimize düşürdüğü bu cemreyi büyütmeliydik ama nasıl... Taşrada doğup büyüyen bizler için konservatuar ne kadar da uzak bir hayaldi. Bu hayalin peşinden koşmak maddi ve manevi güç ister, bir kılavuz ister... Sinema-Tiyatro o yıllarda çok kirletildiğinden ailelerimize; bu işi Hasan Abi gibi yapacağımızı da anlatacak bir iletişimi yakalayabilmiş değildik... Bir yerlerde hiç çıkamadığımız sahnenin sancısını hep çekiyorduk. 1986’lı yıllarda yine Hasan Abi’nin bir oyununu izledim Yalova’da... 22 yaşlarında bir gencim o zamanlar. Ve kendisini kuliste ziyaret ettim. Tiyatroya merakımı ve ilgimi anlattım. Bana "Kuliste konuşulacak kadar kısa bir konu değil bu, sari hastalık. Eğer İstanbul’a gelirsen orda uzun uzun konuşuruz. Bir karar verirsin" dedi ve ben o yılın yazında Fındıkzade’de Birlik Sanat’ın adresinde Hasan Abi’yi buldum. Vakit öğle ile ikindi arası idi. Beraberindeki arkadaşları ile yemek yiyorlardı. Ulvi Alacakaptan, İbrahim Sadri. O ikisini tanıdım sofradakilerin. Hasan Abi beni de buyur etti sofraya ama önlerinde sadece domates ve az miktarda bir peynir vardı. Bir an tereddüt ettim; "Bana domates ve peynir lüks bu sofra da, bazen sadece 100 gr zeytin ve ekmek olur. İşte bizim tiyatroculuğumuzun maddi kazancı bu. Razı isen katıl aramıza" dedi ve ben bir an ne diyeceğimi şaşırdım. Gazete kâğıtlarının üstüne kurulmuş bu sofradan birkaç lokma aldım. Hasan Abi bana yemekten sonra "Hemen karar verme, git biraz düşün" dedi ve ben altı aydan fazla bir zaman düşündüm. Ben ona gitmedim. Zaman geçtikçe gidip, "Ben geldim" demeye de cesaret edemedim. Sonraki yıllarda yolum Fatih’te Hasan Nail CANAT’a çıktı ve kendisi ile uzun uzun sohbet ettik; "Sen bu tiyatro virüsünü kapmışsın, gel katıl bize" dedi ve Adım Sahnesi’nde adımlamaya başladık böylece... 1991’li yıllar. Hüseyin Üzümcü, Bülent Soydaş, Fatih Mehmet Koç, Sadi Beyazıt (Narkoz Sadi), Mehmet Safa Canat... İyi bir ekip oluşturduğunu söylerdi merhum Hasan Abi... 1972 model kırmızı bir Ford minibüsle ( Çiçek Abbas ta İlyas Salman’ın minibüsüne benzer ) turneler... Tabii Hasan Abi’nin şoförlüğü yok o zamanlar... 1. Kaptan ben, 2. Kaptan Sadi... Ve biz bizim gibi 22-24 yaşlarında olan bu minibüsle Anadolu yollarındayız. Yapmaya çalıştığımız tiyatro ile milletimize önemli şeyler anlattığımızı düşünüyor ve işin maddi kısmı asgari ücrete ancak tekabül ediyor olmasına rağmen manevi tatminden dolayı yolumuza devam ediyorduk. Evliliğimin 5. gününde çıktığımız 18 günü kapsayacak turne yolunda Balıkesir Savaştepe’de 2. Kaptan Sadi yönetimindeki kırmızı minibüsümüz gidiş istikametine doğru sol tarafa iki takla atıyor ve 6 kişilik Adım Sanat Ekibi kazada can kaybı yaşamıyor. 1993 yılı Aralık ayının ayazında karla kaplı uçsuz bucaksız bu arazinin ortasında 60 yaşlarında bir adam geliyor; "Allah size merhamet etti, geçmiş olsun" diyor ve bir anda ortadan kayboluyor. Belki bize, belki Soma’da buz gibi bir kapalı spor salonunda bizi bekleyen 1000 kadar tiyatro izleyicisine Allah merhamet ediyordu. Burun şişmiş, kaş yarılmış, kol incinmiş bir şekilde sahnedeyiz. Hasan Abi; "Bizi iki takla attığımız kazadan sağ kurtaran ve sizlerle buluşturan Rabbimize hamd ediyorum ve onun selamı ile sizleri selamlıyoruz" dediği anda gözyaşları ile ıslanıyor hem sahne, hem salon... Hasan Nail Canat, sanatın bizcesine talip olduğunu söylüyor ve şartların bütün ağırlığına ve imkânsızlığına rağmen bu yolda yürümeye devam ediyordu. Hasan Abi, kendisinin ifadesi ile bizimle en istikrarlı ekibi kurmuştu. Borç-harç aldığı ve kaza ile bedelini iki kez ödediği kırmızı minibüsten sonra onu satıp yine biraz borçlanarak Mazda minibüs aldı. Tabii şoförlüğü hiç yok. Turne yollarında Sadi ile ben kullanıyorum aracı. Sonrasında Küçükköy’deki evinin önünde park halinde araç. Tabii o yıllarda oğlu Mehmet Safa da kullanamıyor aracı. İstanbul’da olduğumuz günler Hasan Abi; "Salih, gel arabanın lastiği patlamış evin önünde. Şunu değiştirelim" ya da "Gel, yağını değiştirmeye götürelim" derdi. Tabii bu gelip gitmeler bitmiyor. Bir gün kendisine "Hasan Abi, en iyisi gel sana şoförlüğü öğreteyim" dedim. İlk denemeleri ailesi ile gittiğimiz piknik yerinde yaptık. Her fırsatta bu sürücü eğitimlerine devam ettik. Hasan Abi, azmi ve sabrı ile de iyi bir örnekti bize. Sonraki yıllarda ihtiyar bir delikanlıydı o; direksiyon başında, İstanbul sokaklarında... 1994 yılında ben bugün çalıştığım yayın grubu bünyesinde bulunan BURÇ FM radyosunda işe girmek sureti ile Adım Sahnesi ile yollarımızı ayırdık. Tabii Hasan Abi ile irtibatı daima sıkı tuttuk. Bir dönem kendisinin de STV’de Son Durak adlı bir drama programının yanı sıra dizilerimizde de onun sanatçı kimliğinden yararlandık. Tiyatroda başlayan talebe-hoca ilişkisi ve birlikteliği Samanyolu Televizyonu’nun yapımlarında devam etti. Her şeyin sahibi ne murad etti de, onu bizim sınırlı aklımızla erken diye yorumlayabileceğimiz bir yaşta yanına aldı bilemiyoruz. Dönüş yalnız ona. Merhametlilerin en merhametlisi ona ve geride bıraktıklarına rahmet etsin inşallah... Nur içinde yat Hasan Abi... 26 Ocak 2010 |