Şeref Defteri
'Avni Doğan'

AŞKI YAŞAYAN ADAM


Avni Doğan
Aslında Hasan Nail Canat ile ilgili bir kitap yazmak isterdim... Onu yeniden okumak, heyecan dolu şiirlerini bir kez daha hissetmek, roman kahramanları ile yeniden tanışmak beni gençlik yıllarımın çalkantılı yıllarına götürürdü. Kim bilir, belki bir gün...

Yıllar var ki, bu toprağın ruhunu taşıyan insanlar susturuldu.

Yıllar var ki, bu toprakları canı pahasına koruyan muhafazakâr insanlar neredeyse bir karantinaya alındı.

Ahlâkın yozlaştırıldığı, tarihi değerlerin yozlaştırıldığı, yerli olan her şeyin alaşağı edildiği bir süreçten geçti bu ülke...

Müziği bu toprağa yabancı, şiiri insanımızın duyarlılığından uzak, romanı taklit, tiyatrosu uyduruk, sanat adına ne varsa bu toprağın maneviyatını hedef alan yıllar geçti...

Mehmet Akif'lerin unutturulmaya çalışıldığı, Necip Fazıl'ın hapisten hapise yollandığı, Neseb-i Gayr-i Sahih solculukla, Batıcı sağın egemen olduğu geri kalmış bir ülkeydi bize gençliğimizde sunulan...

Bu ülkenin temiz şiire, edepli tiyatroya, yerli sinemaya ve kahramanları bu topraktan olan romanlara ihtiyacı vardı.

İşte sevgili Hasan Nail Canat bu yıllarda gür bir ses olarak ortaya çıktı. Bu toprağın şiirini yazmaya çalıştı. Özlediğimiz tiyatroyu, tiyatro eserlerini yazdı. Moskof Sehpası bir başlangıçtı.

Yetmişli, seksenli yılların muhafazakâr gençleri bire bin veren bir tohum gibi toprağa sanat ekiyordu.

Hasan Nail Canat öncü biriydi. Hem yazdığı, hem oynadığı, hem yönettiği tiyatro eserleriyle öncü ve aykırı biriydi.

Allah için sanat... Eğitici... Ahlâkı önemseyen... Toplumun genel geçer sanat telakkilerine değil, böyle bir sanata ihtiyacı olduğuna inanıyordu.

Bu yönde tiyatro eserleri, romanlar ve sinema eserleri kazandırdı bu ülkeye...

Bugün aramızda yok. Kuşkusuz toplum olarak geldiğimiz menzilde onun açtığı kapılardan da geçtik. Bu ülkede bugün eğer demokrat muhafazakârların, yani bu toprağın güzel çocuklarının sesi daha gür çıkıyorsa, bunda Hasan Nail Canat'ın da emeği var.

Onu özlüyoruz... Yokluklarla savaşan adamı özlüyoruz. O ahlak yolcusunu özlüyoruz. O kaos günlerinin, darbe zamanlarının yiğit ve Müslüman sesini özlüyoruz.

Anadolu'nun küçük kentleri özlüyor onu. Tiyatronun Müslüman'ı olabileceğini, romanın edepli olabileceğini ondan öğrenen herkes onu özlüyor...

O yok şimdi... Ama galiba aşkı yaşıyor. Evet, aşkı yaşıyor ve büyüyor...

8 Aralık 2010

Bu yazı defa okunmuştur.