Şeref Defteri
'Ahmet Haldun Terzioğlu'

Hasan Nail Canat'ın fikrimde ve kalemimde çok büyük emeği var


Ahmet Haldun Terzioğlu
"1976... Lisede okuyoruz! Kanımızın ateşi başımıza vurmuş. Gönül verdiğimiz Ülkü için yanıp tutuşmaktayız ki, pek çok yaşıtımız çoktan yanıp yitmiş kızıl kurşunların hedefinde.

"'Moskof Sehpası' gelecekmiş" dediler. O zamanlar "Moskof'un" adı geçince tüylerimiz diken diken. Yaşadığımız küçük kenti, garip bir heyecan sardı. Hem bizim yanda, hem karşı yanda. Biz isteriz ki ruhumuzu ferahlatacak birkaç söz duyalım. Karşı taraf ister ki pek ses çıkmasın!

Ortada bir yerlerde duran arkadaşlarımızı etkileyerek bilet aldırdık oyuna. Çünkü genç heyecanların yön çizmesi an meselesi.

Ve o gece... Ne heyecandı? Ne etkiydi? Alkışlarla yıkıldı sinema salonu. Ağlayanlar, feryat edenler... İtiraf edeyim ki ben de çok ağladım, bütün erkekliğime ve delikanlılığıma rağmen! Oyunun etkisi büyük oldu. Rahmetli Üstadın sayesinde yönünü buldu çok arkadaşımız, bir gecede. Üstadın asıl amacının bu olmadığı kesindir ama yan etki diyelim... Biz çok şey kazandık!

Adını ilk o gece duydum Hasan Nail Canat'ın. O gece o adı ellerim patlayasıya alkışladım. Sonra, çok sonra, biz de sahneledik "'Moskof Sehpası'nı" amatörce. Hayret, benzer alkışlar, övgüler, tepkiler geldi bize de. Demek ki iş oyundaydı.

Garip bir duygu yükü vardır, inanmış insanların omuzlarında. Her halleri ile bunu taşıdıklarını belli ederler. Çok gülmezler mesela. Acı bir tebessüm ile "Ah! Siz benim hissettiklerimi bir bilseniz!" edası içinde... Çok ve gerekmedikçe konuşmazlar. Kendilerini anlatmazlar, övmezler... Övdürmezler üstelik. Bir iki cümle ile söz edilince kendilerinden, kaçarlar adeta. Yaşadıkları, yaptıkları bir görevdir. Sıradan bir iştir onlar için. O kadar...

Hemen bütün eserlerini okudum, seyrettim, takip ettim Rahmetli Hasan Nail Canat'ın. Hüzün hissettim hep. Tonlarca duygu... Ve takdir ve özenme! Ben böyle insanlara özenirim arkadaş. Kırılmadan, bükülmeden, satılmadan yalnız inandığı için çabalayanları, inandığı gibi yaşayanları kıskanırım, onlar gibi olmaya çabalarım hep.

Ufak fikir kırıntıları halinde, fikir ayrılıklarımız olsa da, bu insanlar büyük insanlardır arkadaş...

Hayda! Ne yapıyorum ben? Hasan Nail Canat’a övgü düzmek bana mı kaldı? "Tuzsuz Deli Bekir'in, imamlık ettiği cenaze namazında, meftanın kulağına eğilip 'O tarafa selam söyle! Bu dünyayı sorarlarsa, 'Tuzsuz, imamlığa soyundu' de! Neler olduğunu anlarlar!" misali... Hayda!

Bir yürekten seda verelim diyedir, derdimiz! Borçtur. Borcumuz var Rahmetliye! Yüreğimize düşürdüğü heyecanlar, duygular için. Kutlu emeği için.

Yüce duygu yükü ile donanmış gönül erlerinin bir özelliği daha vardır. Sessizce gidiverirler zamanı geldiğinde. O zaman, zamansızdır oysa biz geride kalanlar için. Onlar sessizce giderler... Ama artlarında...

Sessizce gittin be Üstad. Gönüller dolusu feryat bıraktın ardında. Emeğini helal et ne olur, hakikaten büyük emeğin var fikrimde, kalemimde. Vardığın yer buradan çok güzeldir bilirim. Bilirim ki hep oraya hazırladın kendini...

Geride bıraktığın eserler, başkalarının da hazırlanmasına vesile olsun İnşallah...

El Fatiha..."

30 Nisan 2010

Bu yazı defa okunmuştur.