Basından
'Milli Gazete'

“Hayırda yarışın” Sözünün Tecellisinin Görüldüğü Derviş Hasan Nail Canat

Milli Gazete / 28.10.2008

61 yıllık hayatının 41 yılını sanata adayan; 21 Ekim 2004 tarihinde vefat eden şair, yazar ve tiyatrocu Hasan Nail Canat; doğum günü olan 25 Ekim 2008 tarihinde Türkiye Yazarlar Birliği’nde eşi, çocukları, torunları, sanatçı dostları, sevenleri ve öğrencilerinin de katıldığı bir organizasyonda anıldı.

Anadolu’ya gider, karış karış dolaşır, özellikle oyunlarında hissettirdiği o bilinç ile medeniyetimize dair değerleri insanların kalbinde tekrardan yeşermesine vesile olmaya çabalardı. Afganistan savaşı sırasında bir oyununda hissettirdiği cihad ruhuyla, ne yapılması gerektiği konusunda insanların tefekkür dünyasının kapısını aralamaya çalışırdı.

TYB İstanbul Şubesi’ndeki toplantı beklenenin aksine az katılımla değil, çok geniş katılımla gerçekleşti. Program Yunus Emre Tozal’ın aşr-ı şerif okumasıyla başladı. Ardından açılış konuşması yapan, damadı Birol Cürgül; üstadın “Allah kuşları kanatsız, dostları Canatsız, milleti duasız bırakmasın” diye esprili bir duasının olduğunu hatırlatarak, Hasan Nail Canat’ın çile insanı olduğunu söyledi. Hasan Nail Canat’ın sadece tiyatro alanında değil, sanatın birçok koluyla uğraştığını belirterek, “Yalnızlar Rıhtımı” adlı bir şiir kitabının ve dokuz tane romanının olduğunu söyledi. TV dizilerinde ve sinema filmlerinde de oynadığını hatırlattı. Cürgül, yurt dışında Ömer Karaoğlu ve Hüseyin Goncagül’le beraber turnelere çıktığını, bulduğu her fırsatta insanlara iyilikten ve güzellikten bahseden bir derviş misali yaşadığını söyledi. Eğitim ile de uzun yıllar uğraştığını belirten Cürgül, Hasan Nail Canat’ın 1995’te Üsküdar Belediyesi’nde tiyatro dersleri vermeye başladığını, ardından Özel Şefkat Koleji’nde, Öncü Koleji’nde, Eminönü Belediyesi’nde ve Sarıyer Belediyesi’nde kurslar verdiğine değindi.

Halk tiyatrocusuydu

Yazar Mustafa Miyasoğlu, rahmetli Hasan Nail Canat’ın çocukluk arkadaşı olduğunun altını çizerek, “Tiyatro ve gösteri sanatları çok zor bir sanattır. İnsanı zamanla değiştirir. Fakat rahmetli Hasan Nail Canat, bozulmayan nadir bir tiyatrocuydu” dedi. Hasan Nail Canat’ın Türk halk tiyatrosuna yaptığı katkılarının kitap haline getirilmesi gerektiğine de vurgu yapan Miyasoğlu; “Türk gençliği örnek bir sanatçı olmayı başarmış Hasan Nail Canat’ın hayatını, edebi yönünü araştırmalı, anlamaya çalışmalı ve tezler haline getirmelidir” diye konuştu. Hasan Nail Canat’ın bir samimiyet abidesi olduğunun altını çizen Miyasoğlu, Hasan Nail Canat’ta bulunan değerleri yaşamamız ve yaşatmamız gerektiğini belirtti. İlk izlediği oyunun Günahkâr Baba olduğunu söyleyen Miyasoğlu, sanatçının belden aşağı espriler yapmadan Nasreddin Hoca misali hem güldürerek hem de düşündürerek insanları hakikate çağırdığına değindi. Hasan Nail Canat ile Necip Fazıl’ın yaptığı Büyük Doğu konferanslarına beraber gittiklerini hatırlatan Miyasoğlu, böyle anlamlı dostlukların, hele hele dünya-ahiret kardeşliğinin bizim camiamızın dışında bir başka camiada bulunmadığı ifade etti.

Tiyatrocu ve Yazar Hüseyin Goncagül, Hasan Nail Canat’ın sanatçı kişiliğinin yanı sıra aynı zamanda bir Anadolu insanı gibi sıcakkanlı birisi olduğunu belirterek; “Hasan Nail Canat, sanatı para için değil Allah için yapardı. Belki bu yüzden şu an birçok insan tarafından tanınmıyor olabilir. Türkiye’deki sanatçıların en talihsiz kaderleri unutulmaktır. Rahmetli İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif Ersoy’dan bu yana devam eden vefasızlık Türkiye’deki sanatçıların kaderidir” diyerek üzüntüsünü dile getirdi.

Sevenleri onu unutmasın

Tiyatrocu İsmail Yeşilbağ, rahmetli Hasan Nail Canat’ın bir samimiyet ve dürüstlük abidesi olduğuna vurgu yaparak; “Az şartlarda çok büyük işler yaptı. Manevi anlamda hak ettiği yerdeydi ama maddi anlamda hak ettiği yere gelemedi. Sevenlerinin rahmetli Hasan Nail Canat’ı unutmamasını Allah’tan niyaz ediyorum” diye konuştu. Hasan Nail Canat’a sanatçının durumunu sorduklarında şöyle cevap verdiğini hatırlattı: “Bizimle sizin aranızda hiçbir fark yoktur. Sanatçı bir üst basamağa çıkarak insanlara hakikatten bahseder ama bu sanatçının üstün olduğu anlamına gelmez. Üstünlük takvadadır, üstün olan namaz kılandır, ibadet edendir.”

Yazar ve tiyatrocu İbrahim Kalkan: Hasan Nail Canat ile birlikte çok aç kaldıklarını, yolda kaldıklarını ama yılmadıklarını belirterek “Rahmetli Hasan Nail Canat’ın adını duyunca aklıma tiyatro gelir. Çünkü o namüsait şartlarda sanatını ifa etmeye çalışan, başarıları 3–5 kelime ile özetlenemeyecek bir sanatçıydı” dedi. Edirne’den Kars’a kadar ne maceralar yaşadıklarını dile getiren Kalkan, sanatın insanın ruhunda neşvünema bulduğu nadir insanlardan biridir sözleriyle bahsetti Hasan Nail Canat’tan. İnançlı insanların da sanat yapabileceğini belirten Kalkan, inançlı sanatçıların hep yalnız bırakıldığını söyledi. Rahmetli Hasan Nail Canat için de duygusal bir açıklama yapan Kalkan; “Rahmetli Hasan Nail Canat hayatta iken sanatını icra ettiği yıllarda çok garip kaldı, yalnız bırakıldı. Vefatından bir sene önce 21 Aralık 2003 tarihinde adına düzenlenen 40. yıl sanat galasında da unutuldu. 2004 yılında aramızdan ayrıldı. Yine kimsenin umurunda olmadı. Vefatının üzerinden 4 yıl geçti. Hala kimsenin umurunda değil. Hasan Nail Canat, bu vefasızlığı hak etmiyor. Lütfen sanata ve sanatçıya gereken önem verilsin” diyerek tepkisini dile getirdi.

Özel Şefkat Koleji adına programa katılan Eğitimci Ahmet Türkben, Hasan Nail Canat’ı ilk olarak gençlik yıllarında “Gece Fırtınası” adlı programla sesiyle muhatap olduğunu, yıllar sonra da böyle bir üstadla birlikte çalıştığı için çok mutlu olduğunu söyleyerek, üstadı her andığında şükrettiğini belirtti. Profesyonel anlamda Özel Şefkat Kolejine tiyatroyu ilk getiren kişinin Hasan Nail Canat olduğunu söyleyen Türkben, çocuklara yüz günde veremediklerini üstadın iki saat içinde verdiğini anlattı. Ve ardından da Hasan Nail Canat’ın vefatının ardından yazdığı şiiri okudu.

Öğrencilerinden Bünyamin Yılmaz, Müslüman camianın tiyatro konusuna gerektiği önemi vermediğini belirterek, bu manada Hasan Nail Canat’ın sanatının amacının “Sanat Allah’ı aramaktır” sözünün hikmetinde olduğunu ifade etti. Tiyatronun sahnede oynandığını söyleyen Yılmaz, Hasan Nail Canat’ın sahneyle hayatını yer değiştiren, vefatına kadar hatta vefatına beş saat kadar öncesine kadar sahnelerden inmediğine değindi. Hasan Nail Canat’ın bize ne bıraktığı konusunda konuşmayacağını belirten Yılmaz, Hasan Nail Canat ismini gelecek kuşaklara taşıyacak olanların yine bizler olacağını, olması gerektiğini ifade ederek, Hasan Nail Canat kitabının yazılması gerektiğini söyledi.

Ölüm güzel şey

Seyfullah Kartal, Hasan Nail Canat ile ilk tanıştığından beri, kendisini üstadı sanki yıllardır tanışıyormuş gibi hissettiğini söyleyerek, Necip Fazıl’ın şu mısralarını okuyarak teselli bulduğumuzu söyledi:

Ölüm bu, güzel şey, budur perde ardından haber;

Hiç güzel olmasaydı, ölür müydü peygamber?

Eğitimci Asım Gültekin, bu kuşakların Hasan Nail Canat kadar yorulmadığını, yorulmadığımızı, dolayısıyla ileri gidemediğimizi anlattı. “Gerektiğinde onun kadar koşmalıyız” ifadesinin altınızı çizen Gültekin, tiyatrodan niçin bu kadar geri kaldığımızı açıkladı.

Oğlu ve Gazeteci Mehmet Safa Canat, rahmetli babasının çok sabırlı olduğunu, bir şeyi kırk defa anlatmaktan yorulmadığını örneklerle ifade etti. Küçükken Fizik dersinden zayıf aldığını ve babasının “Oğlum bu kalın kitabı bir insan yazdı. Sen de bir insansın. Eğer anlayamıyorsan ya sen de bir sorun var, ya da bu kitabı yazan insanda” açıklamasıyla ve teşvikleriyle, bir ay sonra Fizik’ten dokuz aldığını söyledi. Canat, babasının yanında 10 yıl tiyatro yaptığını belirterek, “Rahmetlinin çok yakın arkadaşları meclis çatısı içerisinde 4 yıldır bir kültür merkezine Hasan Nail Canat’ın adının verilmesini düşünüyorlar. Karar verdikleri an vefasızlık sona erecektir” açıklamasını yaptı.

Programın kapanışını Nasan Nail Canat, Üsküdar Belediyesi Ramazan Vapuru’nda vefatından saatler önce okuduğu şiir olan Necip Fazıl’ın Sakarya Türküsü’nü okuyarak yaptı.

Hasan Nail Canat’ın okuduğu şiirinin izletilmesiyle programın bitmesinde, şüphesiz müthiş bir mana vardı. Çünkü Hasan Nail Canat ölmemişti, aramızdaydı...

"Allah yolunda öldürülenlere 'ölüler' demeyin. Aksine onlar diridirler ancak siz fark edemiyorsunuz." (Bakara, 2/154)

Şöhrete hiçbir zaman önem vermedi

Yazar Abdurrrahman Şen ise Türk tiyatrosuna mesaj kaygısı taşıyan eserleri ile küçümsenmeyecek derecede katkısı olan rahmetli Hasan Nail Canat’ın, sanat hayatının hiçbir döneminde şan ve şöhrete önem vermeyen ender sanatçılardan birisi olduğunu söyledi. Bir oyunundan sonra sol camiadan birinin “Ben Müslümanların kaliteli tiyatro yaptıklarını bilmiyordum, böyle bir Üstadı daha önceden tanıyamadığım için üzgünüm” dediğini belirterek birçok insandan bu tarz cümleler duyduğunu, hatta Altın Portakal ödülünü de bu yüzden kendisine vermediklerini ifade etti. Hasan Nail Canat’ta “Hayırda yarışın” sözünün tecellisini gördüğünü ifade eden Abdurrrahman Şen, üstadın asla dünyalık bir mevkide, parada gözünün olmadığını söyledi.

Deden kadar enayi ol!

Ömer Karaoğlu, 80li yılların başından itibaren Hasan Nail Canat ile tanıştığını, bu süre zarfında hem güldüren hem düşündüren özelliğiyle, üstadı zihninde bir yerde tuttuğuna değindi. Ve bir hatırasına değindi: “Bir gün üstada herkes yükleniyordu. Ne olacak bizim halimiz, memleket aç, insanlar ekmeğe muhtaç diyerekten. Üstad Hasan Nail Canat şöyle bir baktı ve dedi ki:

- Bir gün böyle olmayacak. Son model simsiyah Cadillac ile geleceğim. Uşak bana kapıyı açacak ve ben şöyle süzeceğim insanları. Bakacağım, bakacağım ve diyeceğim ki:

“Ben dedem Hasan Nail Canat gibi enayi miyim?...”

Ömer Karaoğlu anıyı anlattıktan sonra torunu Hasan Canat’a “Sen de deden gibi enayi ol, boş ver dünyaya aldırma” tavsiyesinde bulundu.

Şaziye değil Raziye ol hee!

Kızı ve Tiyatro Öğretmeni Hale Canat, başını yastığa her koyduğunda, dikenlerin içinde boynu bükük bir gül misali yalnız olmadığını, arkasında koskocaman bir dağın olduğunu hissettiren babası Hasan Nail Canat’ın eşyayı hizmet için kullandığını anlattı. Sanat’ın İslam’a hizmet edilebilirliği üzerine hayatını inşa eden Hasan Nail Canat’ın, hayatı da ikiye ayırdığını ifade etti. İyi işler yaptığında kendisine “Bak Raziye oluyorsun hee” dediğini, kötü işler yaptığındaysa “Bak Şaziye oluyorsun hee” diyerek kendilerini uyardığından bahsetti. Drama eğitimini babasından aldığını ifade eden Hale Canat, okuduğunu anlama, yazdığını yorumlama, dinlediğini hissetme, izlediğini idrak etme ve oynadığını yaşama anlamında, çocukları olarak babasından bir hayat tasavvuru aldıklarını izah etti.

Bu haber defa okunmuştur.