Basından
'Mektup Edebiyat Dergisi'

Çelebi Öztürk / Sanatın ahlâk abidesini anıyoruz!

Mektup Edebiyat Dergisi / 30.09.2017

Onu herkes tanır. 21 Ekim 2004 tarihinde yalancı dünyanın vefasızlığına küsmüş gibi ansızın aramızdan ayrıldı. Gerçek hayata ve gerçek "Dost"a kavuşalı tam 13 sene geçti. Sene-i devriyesinde onu buruk anıyoruz. Üzüntülüyüz. Ve onu arıyoruz. Nasıl aramayalım? Neon ışıklarının aydınlattığı sahte dünyanın hafif loşluğunda kahkahalar atan sahte adamlar, sahte tebessümler, sahte alkışlar, sahte ödüller ve bu sahteliklerin şımarttığı "hiç"ler! Kendisini "büyük sanatçı" görenlerin, karalamalarını şiir diye yutturan, birkaç eserle burnundan kıl aldırmayan yazarların, kendisini toplumun üstünde görüp halka küfür eden, aşağılayan sahte varlıkların, yalan konuşan, birkaç filmle, birkaç oyunla, röportajla ve parayla yaptırılan magazin haberleriyle ayakları yerden kesilen küçük insanların "sanat" çığlıkları arasında gerçek bir sanatçıyı aramamak, özlememek ne mümkün?

Televizyon izleyicilerinin yakından tanıdığı bu muhterem sanat adamı, tiyatro oyuncusu, şair ve yazar olarak hafızalara kazındı. Türk tiyatro severleri, edebiyatseverleri ve okuyucuları onu eserleriyle tanıdı ve ondaki, insanı insan yapan değerleriyle yüreğine bastı. İnsanlar, onu boşuna sevmedi. İyi ve dürüst insanlar için söylenen bir söz vardır hani: Adam gibi adamdı o.

Mektup Edebiyat Dergisi olarak Hasan Nail Canat'a gösterdiğimiz bu özel ilgi şüphesiz onun "sanatı toplum" için yapan özelliğinden kaynaklanıyor. Toplumu aydınlatmak, bireyleri düşündürmek, ahlak ve erdem kavramlarını sanatıyla bireylere aşılamak gibi düşünce ve sanat anlayışı ona karşı haklı bir sevgi oluşturmuştur. Doğruluğun ve dürüstlüğün simgesi, halka saygılı, mütevazı ve sevgi dolu... Böyle bir sanatçı sevilmez mi, aranmaz mı?

Televizyon filmlerinde hakiki bir Müslüman, dürüst bir insan örneğiyle karşımıza çıkan Hasan Nail Canat, ailelere ve topluma önemli mesajlar vermiştir. Çürümeye yüz tutan toplumsal ilişkilerimizde ve yozlaşan değerlerin bir "hiç" haline getirdiği insanların durumlarını gözler önüne seren ve gerçek hayatta karşılaştığımız ve yaşadığımız olayları "toplumsal değerler" ve "insani değerler" çizgisinde yargılayan, eleştiren ve olunması gereken şekliyle ortaya koyan bir oyuncu, bu tür filmlerin vazgeçilmez jönü, sanat ve edebiyatseverlerin gönül elçisi oldu.

Hasan Nail Canat, yazdığı ve yönettiği oyunlarda oyunculuk yapıyordu. Tiyatro onun aşkıydı. Tiyatro aşkını Cimcime Tavşan isimli piyes kitabında da görebiliyoruz. Çocuklar için yazdığı bu piyes kitabıyla yazarlığın, oyunculuğun ahlak ve erdem çerçevesinde yapılabileceğini de gösteriyordu. Onun bu çalışmaları görmezlikten gelinemezdi. Nitekim 'Bir Küçük Osmancık Vardı' adlı eseri Milli Eğitim Bakanlığı'nın '100 Temel Eser'i arasına girmeyi başardı. Oyunlarında ağlatan, düşündüren ve bazen güldüren rollerle seyircinin karşısına çıktı. 12 Eylül 1980 darbesinin ardından çok sevdiği tiyatroya bir süre ara verdi. Bu sırada boş durmadı ve gençlik romanları yazarak onların ruhuna hitap etti. Bir Küçük Osmancık Vardı, Nur Dağındaki Çocuk, Yaralı Serçe, Günahkâr Baba, Kırımlı Murat Destanı, Yasemen, Bir Avuç Ateş ve Gül Yarası başlıca romanlarıdır. Roman ve hikâye kitaplarının yanı sıra Yalnızlar Rıhtımı isimli bir tane de şiir kitabı bulunuyor. Şiir kitabını kendi imkânlarıyla bastırıyor, ancak çok fazla üzerine düşmediği ve yayınlamadığı için şiirleriyle pek gündeme gelmiyor. Onun tek aşkı tiyatrodur. Babasının tüm engellemelerine rağmen bu alana yönelerek çalışmalar yapıyor.

Eğitime, edebiyata, kültür ve sanat'a büyük önem veren Hasan Nail Canat, filmlerinde mesajını verdiği konuların başrol oyuncusu olarak sadece oynamamış, aynı zamanda hayatında yaşamış ve yaşatmıştır. O, inandığı gibi yaşamış, inandığı senaryoların kahramanı olmuştur. Kameraların karşısındaki babacan, kendine güvenen ve kendinden emin duruşları, aslında onun ruhundaki ve düşüncelerindeki inanmışlığın, adam gibi adam olmanın hâlidir.

Kendisiyle aynı adı taşıyan torunu, değerli kardeşim Hasan Canat, dedesi için site kurdu. 2011 yılında büyük uğraşılar ve emek harcayarak HASAN NAİL CANAT ŞEREF DEFTERİ'ni oluşturdu. Benden de Şeref Defterini yazmamı rica etmişti. O tarihlerde merhum Hasan Nail Canat'ın Şeref Defteri'ne şunları yazmıştım:

Hasan Nail Canat, sanatta ahlâk abidesiydi. O, sanatını Hakk yolunda kullanmıştır. Çektiği onca sıkıntıya rağmen karşılık beklememiş, Hakk yolunda yürümeye, bu uğurda öğrenci yetiştirerek Hakk sesinin daha gür çıkmasına çalışmıştır. Eserleri incelendiği zaman, insanlara doğru yolu gösteren, Hakk yolunda ilerlemelerini sağlayan, insan, Allah, peygamber sevgisi, topluma saygı, anne ve babaya karşı saygı ve sevgi, kul hakkı konularının insanları aşağılamadan, rencide etmeden ustaca işlendiği görülür. Sinema ve dizi filmlerinde rol aldığı konularda genel olarak bu temaları işlemektedir. O, tasavvufî anlayışın özüyle sanat çalışması yapmış değerli bir sanatçı, iyi bir insandır.

O'nu ak sakalı, güler yüzü, sevecen, âlicenap hâl ve hareketleri ile ekranlarımızda tanıdık. Ancak onu çok iyi tanıyabilmek için eserlerini okumak gerekir. Eserlerini okuduğunuz zaman kendinize o kadar yakın bulacaksınız ki sanki karşınızda Hasan Nail Canat değil, babanız duruyor.

Onun öğrencilerinden ve sevenlerinden beklediğimiz, bu büyük sanat adamının unutturulmamasıdır. Her yıl adına şiir, öykü ve tiyatro eserleri yarışması düzenlenerek ona yakışır eserlerin Türk Edebiyatına kazandırılması ve o büyük şahsiyetin özüne yakışır şekilde anılmasıdır.

Hasan Nail Canat, dost ve arkadaş canlısı, sanatına âşık, sanatını Hakk için yapmaya çalışan bir sanat adamıydı. Bu yolda pek çok zorlukları göğüsleyerek ilerledi. İzleyiciler onu sevdi, bağrına bastı. Ancak kültür ve sanat kurumlarının, kuruluşlarının, devletin ilgili Bakanlığı'nın Hasan Nail Canat'ı hak ettiği şekilde anmamasını garipsiyoruz. Böyle olmamalı... Sanatını dürüst icra eden, Hakk ve hakikat yolunda sanat yapmaya çalışan, mensubu bulunduğu topluma ilkeli ve tavizsiz bir sanat hizmeti veren bir sanatçıya yapılan bu vefasızlığı kabullenemiyoruz. O büyük bir sanatçıydı. Ancak değerini bilemedik, bilemiyoruz da.

Ancak bu noktada İstanbul Bağcılar Belediyesi'nin hakkını vermemiz gerekiyor. Zira Bağcılar Belediyesi'nin 7 Ekim 2013 tarihli meclis kararı ile Bağcılar Evren Mahallesi'ndeki Bilgi Evi ve Kültür Merkezi'nin adının "Hasan Nail Canat Bilgi Evi ve Kültür Merkezi" olması oybirliğiyle kabul edildi.

Kültür Bakanlığı başta olmak üzere, televizyon filmlerinin en çok yayınlandığı kanalların, kendisine plaket veren film yapım şirketlerinin, Belediyelerin ve pek çok kurum ve kuruluşun bu ölüm yıldönümünde anma toplantıları yapmamasına üzülüyoruz. Mektup Edebiyat Dergisi olarak bir ay öncesinden ölümünün 13. Yılında sitemizde anacağımızı duyurduk. Keşke bütün edebiyat siteleri ve gazeteler kültür sayfalarında böyle büyük bir sanatçıyı yâd ediyor olsa... Biz, onu tanıyan, seven, sanatına hayranlık duyan bir edebiyat sitesi olarak üzerimize düşeni az da olsa yapmış olmanın gönül rahatlığını yaşıyoruz.

Onu ne kadar ansak o kadar azdır. Derin anlam içeren şu sözleriyle Hasan Nail Canat'ı rahmetle anıyoruz. Mekânın cennet olsun Hasan Ağabey.

"Sanat, gülü incitmeden gül yaprağına şiir yazmaktır"

Bu haber defa okunmuştur.