Basından
'Dünya Bülteni'

Hasan Nail Canat yâd edildi

Dünya Bülteni / 22.10.2012

Tiyatrocu Hasan Nail Canat, Üsküdar'da düzenlenen programla yâd edildi.

2004 yılında vefat eden merhum şair, yazar ve tiyatrocu Hasan Nail Canat, vefatının 8. yıldönümü sebebiyle Üsküdar Bağlarbaşı Kültür Merkezi'nde düzenlenen bir anma programında yâd edildi.

Sunuculuğunu Reha Yeprem'in, oturum başkanlığını Harun Yöndem'in yaptığı anma programı Hasan Nail Canat'ın hayatını anlatan bir sinevizyon gösterisi ve Reha Yeprem'in şiir dinletisi ile başladı.

Programın ilk konuşmasını Üstün inanç yaptı. Hasan Nail Canat ile çok zor zamanlarda beraber tiyatro yaptıklarını belirten Üstün İnanç; "Kendisini 1960'lı yıllarda bizim sahnelediğimiz Sultan Abdülhamit piyesinin turnesi sırasında Kayseri'de tanıdım ve Kayseri'de turne ekibimize katılmasını sağladım. İlk tanıştığımızda oyunculuğuna dair küçük bir deneme yaptım. Olağanüstü yeteneklerini olduğunu gördüm. Bunlardan en önemlisi taklit yeteneğiydi. Sonra turneye çıktık. O zamanlar ki turneler çok çileliydi. Dağ yollarından gidiyoruz, yediğimiz gıdalar berbat, uykusuzluk çekiyoruz, kaldığımız oteller berbat. Yani birçok şey berbattı. Hasan Nail Canat, bizim tiyatro ekibimize 1964 yılında katıldığında 'Sen evli misin?' dedim, 'Evliyim Abi' dedi. Şaşırdım kaldım. 'Nasıl oldu böyle, buralara kadar gelebildik' dedim. 'Abi, ben bu işe aşığım' dedi. Aktörlüğünün olağanüstü yeteneği yanında son derece cesur, yürekli, kahraman denecek kadar özelliği olan bir insandı. Çünkü biz turne sırasında çok tokuşmalar yaşadık. Dimdik durmasını bildi, korkmadı. Bilhassa Ankara'da bizi sahnede iken basmaya kalkışan insanların üzerine yürüdü, kendisini zor zapt ettik. Sonra bana 'Moskof Sehpası' isimli eserini gösterdi. Eserini okudum ve beğendiğimi söyledim. Bana 'Abi, bana izin verir misiniz? Kendi oyunumu sahnelemek istiyorum' dedi. 'Ne demek, yürü, yürü, yolun açık olsun' dedim. Bir müddet Türkiye'nin her yerinde 'Moskof Sehpası' isimli eserini sahneledi. Daha sonra profesyonel olarak Abdullah Kars'ın İbret Sahnesi'nde yer aldı. Bir süre sonra İzmir'de iken Hasan Nail Canat'ın zatülcenp hastalığı geçirdiğini ve hastaneye kaldırıldığını duydum. Hasan Nail Canat'ı hasta yatağında ziyaret ettim. 'Bırak bu işi Hasan! Bu ciğer hastalığı, şakası olmaz' dedim. Tebessüm etti, geçti. Tiyatroyu bırakmadı. Hasan Nail Canat'ın biraz istirahat etmesine 12 Eylül 1980 tarihindeki askeri darbe vesile oldu. Çünkü 12 Eylül'ün şartlarında tiyatro yapamıyordu" dedi.

MESUT UÇAKAN: HASAN NAİL CANAT BİR DURUŞ SAHİBİYDİ

Üstün İnanç'tan sonra söz alan yönetmen Mesut Uçakan şu ifadeleri kullandı; "Hasan Nail Canat'ın İslami duyarlılıkta tiyatro yaptığının altını çizen Hasan Abi'yi ilk olarak MTTB Sinema Kulübü'nde sinemaya dair uğraş verirken tanımıştım. Son olarak da vefatından bir hafta önce İstanbul Fatih'te bir bankada karşılaştık. Ayaküstü sohbet etmiştik. O sohbette de günümüz Müslümanlarının verilen onca çilelere karşı sanata olan duyarsızlığını konuşmuştuk. Bir hafta sonra vefat haberi geldi. Ondaki yalnızlığı ve garipliği hissetmiştim. Aynı yalnızlığı ve garipliği biz çok yaşadık. Hasan Nail Canat'ın Müslüman camiada Abdullah Kars ile başlayan bir tiyatro geleneği vardı. Biz de sinemada bunu yapmaya çalıştığımızda çok ağır ithamlarla karşılaştık. Biz bunun çok sıkıntısını çektik. Sinema yaparken biz Allah'ın rızasını kazanabiliyor muyuz, yoksa kaş yapalım derken göz mü çıkartıyoruz? Nelere dikkat etmemiz gerektiğini hep düşündük. Sanat'ı Allah'a ulaştırma heyecanı içerisinde iseniz hala bu sorular askıda duruyor. Bizim Müslüman sanatçılarımız bu konuda nasıl davranacaklarını bilemiyorlar. Çünkü ortada İslami duyarlılıkta oluşturulmuş bir sinema ve tiyatro zemini yok. Bunu itiraf etmeliyiz. Hala bir kurak bir ortam içerisindeyiz. Şimdi burada bu vesile ile hem Hasan Nail Canat'ı anarken hem de bu konulara dikkat çekmek çok önemlidir. Hasan Nail Canat gerçekten bir duruş insanıydı. Bunu sağlamak o kadar kolay değil. Eğer siz popülist olmak isterseniz, o yolları tercih ederseniz önünüze birçok yol çıkar. Ama duruş sahibi olmak, pek çok teklifi reddetmek, toplumun aktığı bir Batılılaşma akıntısına sanatta ilk defa tam tersi olan İslami bir söylemle karşı durmak çok büyük bir cesaret isteyen bir tavırdır. Hasan Nail Canat bunu başardı" dedi.

ABDURRAHMAN DİLİPAK: HASAN NAİL CANAT BATAKLIĞA ATILAN BİR TAŞTI

Tiyatronun, sinemanın ve müziğin haram olarak addedildiği bir dönemde Hasan Nail Canat'ı tanıdığını alatan Abdurrahman Dilipak; "Ben 1971 yılında İstanbul'a geldim. Yeni Sanat isminde bir dergi çıkardık. 1974 yılında MTTB Sinema Kulübü'ne üye olduğumda artık bir gazeteciydim. Tiyatro eleştirileri yazıyordum, fotoğraf eleştirileri yapıyordum. Onat Kutlar'ın kurduğu Türk Sinematek Derneği'ne gidiyordum. Film nasıl çekilir? Onları anlamaya çalışıyorduk. Müzik o günkü anlayışa göre bize haram. Ama müziksiz sinema yapamazsınız. Fotoğraf haram. Öyle bir genel anlayış var. Tiyatro zaten olamaz. Fakat Hasan Nail Canat'ların şahsında Yücel Çakmaklı'nın Yeni İstanbul Gazetesi'nde yazdığı yazılar çerçevesinde acaba olabilir mi diye düşünüyorduk. Bazıları olamaz diyorlardı. Çünkü bir Müslüman rol icabı da olsa kötü bir adamı oynayamaz. Kadın zaten olmaz. Bir günahkârı nasıl temsil edeceğiz? Olayı kader açısından değerlendirenler de oluyordu. Kaderi öngöremezsiniz, hiç kimseye bir kader tayin edemezsiniz. Tiyatroda gaipten bir ses yoktur. Tiyatro yapmaya çalışan bir Hasan Nail Canat var. Aslında Hasan Nail Canat'ın hayatını bu anlamda filme almak lazım. İslamcı edebiyatın, sanatın, sinemanın nasıl geliştiğini göstermek için bir çalışma yapılabilir. İşin biraz tirajı komik yanları da var. Ve bugün bir iktidar varsa bu iktidara döşenen yollar buralardan geçiyor. Bugün bir sermaye varsa durup dururken bunlar olmadı. Bizim şerefimiz bizden sonra geleceklerin ayaklarını başlarımızın üzerinde görme umududur. Sizi bataklığa atılan taşlar gibi bataklığa fırlatacağız. Bizden sonrakiler bizim başlarımıza basarak selamete ulaşacaklar. İmam Hatip Müdürü o zaman bize bunu söylüyordu. Hasan Nail Canat bataklığa atılmış bir taştır. Ve bugünkü sanatçılarımız, siyasetçilerimiz, işadamlarımız o bataklıktaki taşların üzerine basarak karşı tarafa geçtiler. Keşke bunu fark edebilseler. Eminim o zaman bugün bu anma programına daha fazla insan gelirdi. Ama bizde biraz vefa kısmı eksik. Hasan Nail Canat'ı rahmetle anıyorum. Ona gerçekten herkesin borcu var. Bu borcu ödemek için onun hayatını okumak, o yaşayan günleri hatırlayıp kökü mazide olan bir ati olma, geçmişte yaşanan tecrübelerin birikimi üzerine bir gelecek inşa etmek isteyen insanlar için toplumun geleceği adına bir şeyler yapılabilir. Ancak bu şekilde borç ödemesinin gerçekleşeceğini düşünüyorum. Belki bir belgesel yapılabilir, belki sanal bir müze kurabiliriz, belki bu anıları toplayabiliriz. Ümit ederim, bizim Kültür ve Turizm Bakanlığımız bu bataklığa atılan taşların ilginç hikâyelerini bir gün derler ve bunlar gelecek nesiller için bir ibret dersi olur. Tarih övgü ya da sövgü kitabı değildir. Tarihten ders alınır. Hasan Nail Canat bizim yakın tarihimizin canlı bir örnek tanığıydı. O bir tanıktı. Yaşadığı zamana ve mekana şahitlik etti. Onun şahitliği yaşayan bir şehadete dönüştü. Allah onu huzuruna şehitlerle birlikte kabul etsin. Allah rahmet eylesin" dedi.

OSMAN ATALAY: MUHAFAZAKÂR CAMİA ARTIK YENİ ESERLER ÜRETEMİYOR

Hasan Nail Canat'ın zor zamanlarda eserler ürettiğini ama bugün İslami camiada kültür ve sanat alanında bir üretme problemi yaşandığına vurgu yapan Osman Atalay; "Hasan Abi ile 1989-1992 yılları arasında yakın teşrik-i mesaimiz oldu. Onda edindiğim ve gördüğüm en önemli şey özellikle umudu, sabrı, direnmeyi, alçak gönüllüğü tavsiye eden değil, yaşayan bir insan olmasıydı. Hasan Nail Canat'ın tiyatro yaptığı 60'lı, 70'li, 80'li yıllar hem Türkiye açısından hem de İslami camia açısından çok zor yıllardı. Hasan Abi'nin büyük bir hayali vardı. Bir tiyatro mektebi olmasını çok istiyordu. Çünkü onun tiyatro yaptığı dönemlerde düğün salonlarında masaları yan yana getirerek sahne yapılıyordu. Yokluk ortamında yapılan bir sanat mücadelesi vardı. İslami camianın kültür-sanat hayatında Hasan Nail Canat'ın çok büyük emeği ve hakkı vardır. Yalnız ne hikmetse bizim bugün geldiğimiz koşullara baktığımızda sinemada ve tiyatroda İslami camianın varlıklı bir ortamda bir mesafe kat edemediğini görüyoruz. Hasan Abi vefat etmeden önceki son yıllarında buna çok üzülüyordu. Şu anda İslami camiada haddinden fazla varlıklı bir dönem yaşıyoruz. Bu imkânlara rağmen tiyatromuz, sinemamız, şiirimiz, edebiyatımızı güçlü bir konumda değil. Hak ettiğimiz bir yerde değiliz. Bu konuda çok ciddi bir problemimiz var. Bunun belki en önemli nedenlerinden biri bizim muhafazakâr İslamcı sermayedarların maalesef bizim sinemacılarımıza, tiyatrocularımıza, edebiyatçılarımıza gereken desteği vermemesidir. Bugün bizim birçok muhafazakar işadamımız birçok farklı sahalara sponsor olabiliyorlar. Ama maalesef edebiyat, kültür, sanat alanında sponsor olmuyorlar. Hasan Abi'yi anarken onun ideallerini, onun özlemlerini bugün yaşatacak birtakım imkânlara ihtiyacımız var. Bugün gerek siyasi gücü, gerekse ekonomik gücü elinde bulunduran kurumlarımız bu imkânları sağlamak zorundadır. Yokluk döneminde Necip Fazıl Kısakürek'in, Sezai Karakoç'un ürettiği eserlere bakıyoruz. Ama bugün varlık döneminde yeni eserler üretemiyoruz. Sinemada, tiyatroda, edebiyatta üretme problemimiz var. Biz 10 yıldır iktidarız, 20 yıldır da belediyelerimizin çok büyük maddi imkânları var. Ama bu maddi imkânlarımızı bir şekilde bizim ihtiyacımız olan sinemaya, kültüre, edebiyata ve sanata kanalize etmemiz gerekir. Dün biz sinema salonu bulamıyorduk. Bugün bizim televizyonlarımız var. Siyasi keşmekeşliğin yaşandığı yıllarda insanlar yargılanma pahasına kültür ve sanat faaliyetleri yapıyordu. Bugün imkânlarımız olmasına rağmen bir kısır döngü yaşıyoruz. Hasan Nail Canat gibi İslami camiada fedakârlıklar yaparak eserler üreten sanatçı büyüklerimize bugün vefa borcumuzu ödemeliyiz" diye konuştu.

MEHMET SAFA CANAT: BAŞBAKANIMIZ VEFASIZLIĞI DA YASAKLASA ÇOK İYİ OLUR

Anma programında en son Hasan Nail Canat'ın oğlu Mehmet Safa Canat konuştu ve iki sene önce Hasan Nail Canat için Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a yazdığı mektubu okudu. Mehmet Safa Canat; "Hasan Nail Canat'ın vefalı dostlarına aramızda oldukları için çok teşekkür ederim. Babam Hasan Nail Canat 41 yıl sanatı uğruna ömrünü feda etti. Şöyle bir söz söylerdi bazen; 'Eski dostlar bir makama geldiklerinde yeni dostlar ediniyorlar. Bu sırada eski dostlarını kaybediyorlar'. At izi ile it izinin birbirine karıştığı bir dönemde sanatı İslamlaştırmak için babam Hasan Nail Canat'ın büyük çaba harcadığına ben de yakından şahidim. Ben de babamla birlikte 11 yıl tiyatro yaptım. Ondaki enerjiyi, azmi, umudu görünce babamı kıskanırdım. Ben genç olmama rağmen onun enerjisine yetişemiyordum. 11 yılın sonunda benim takadim kesildi ve gazetecilik yapmaya başladım. Gerçekten Hasan Nail Canat'ın bu anlamda isminin yaşatılması gerekiyor. Ben bugüne kadar değerli büyüklerimizden Hasan Nail Canat adına bir kültür merkezinin kurulmasını çok istedim. İnşallah büyüklerim beni yanlış anlamamıştır. Biz kültür merkezini kendi üzerimize istemiyoruz. Kültür merkezi devletin olsun da, sadece üzerindeki tabelada Hasan Nail Canat'ın ismi yazsın. Ben bunun için Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'a bir mektup yazdım" dedi ve mektubu okudu. Mektupta en etkileyici bölümden biri şuydu; "Tayyip Ağabey senden utanarak ve sıkılarak bir istirhamım olacak. Bu kadar yoğunluğunun arasında eğer kızmazsan söylemek istiyorum. Üsküdar Bağlarbaşı Kültür Merkezi'ne veya senin uygun gördüğün bir kültür merkezine rahmetli babam Hasan Nail Canat'ın adının verilmesi... Ne olur bu isteğimi çok görme ağabey... Babam bana devamlı şöyle nasihat ederdi. "Oğlum, dostunu fazla kullanma ki, eskimesin". Ağabey bugüne kadar senden bir şey istemedim. İstemem de, çünkü sağlığımız ve işimiz, ekmeğimiz ve aşımız var çok şükür... Bir tek sıkıntımız, daha doğrusu isteğimiz rahmetli babam Hasan Nail Canat'ın isminin yaşatılması..." Mehmet Safa Canat son olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a hitaben; "Sayın Başbakan sigarayı yasakladığı gibi vefasızlığı da yasaklasa çok iyi olur. Allah hepinizden razı olsun" diyerek sözlerini tamamladı.

Programın sonunda Reha Yeprem sinevizyon eşliğinde Hasan Nail Canat'ın Erik Ağacı Destanı isimli şiirini okudu. Şiir okunduktan sonra Hasan Nail Canat'ın rol aldığı filmlerden kısa sahnelerin yer aldığı bir sinevizyon gösterisi yapıldı. 1992 yılında Mesut Uçakan'ın Hasan Nail Canat'ın 'Bir Avuç Ateş' isimli eserini 'Çöküş' ismi ile beyazperdeye uyarladığı filmden kısa bir görüntünün de sinevizyon gösterisi yapıldı. Son olarak Hasan Nail Canat'ın son kez Üsküdar'da okuduğu 'Sakarya Türküsü' şiirinin sinevizyon gösterisi yapıldı.

Bu haber defa okunmuştur.