![]() |
Basından 'Dil ve Edebiyat Dergisi' |
|
İrem Beyaz / Hasan Nail Canat'ın Çocuk Edebiyatına Armağanları: "Gül Yarası, Bir Küçük Osmancık Vardı, Yasemen" Dil ve Edebiyat Dergisi / 01.10.2021 Şair, yazar, tiyatro oyuncusu Hasan Nail Canat. 25 Ekim 1943 yılında Kayseri'de doğdu. Sanata daha lise yıllarında arkadaşlarıyla küçük oyunlar oynarken ilgi duymaya başladı. 1968'de Moskof Sehpası isimli ilk eserini yazdı. Bu eser daha sonraları Kırımlı Murat Destanı adıyla basıldı. 12 Eylül 1980 Darbesi'nden sonra tiyatro hayatına ve pek çok meslektaşı gibi mecburi olarak oyunlara ara vermek zorunda kalsa da bu çalışmalarını edebiyatın farklı bir alanına yoğunlaştırdı ve birçok roman kaleme aldı. Hasan Nail Canat, 1994-2004 yılları arasında Necip Fazıl Kısakürek'ten aldığı "Sanat, Allah yolunda nasıl kullanılır?" sorusunun cevabını tiyatro öğrencisi yetiştirerek talebelerine de öğretti. 21 Ekim 2004'te Aynalar Yolumu Kesti adlı son oyununu Üsküdar Belediyesi İftar Vapuru'nda oynadıktan sonra eve geldiğinde rahatsızlandı ve hayatını kaybetti. Sanat yapmanın Hak yoluna kullanılabileceğini herkese gösterdi, sözünü hep sahnede söyledi. Çocuk Edebiyatı'na kattığı Gül Yarası, Bir Küçük Osmancık Vardı ve Yasemen kitapları onun bu alanda öne çıkan eserleri arasındadır. Yazımızda yazarın bu üç kitabı üzerinden değerlendirmelerimiz söz konusu olacak. Gül Yarası Fatma adlı bir gencin inişli çıkışlı hayat hikâyesini anlatmaktadır. Fatma, reklam filminde oyuncu olan annesinin yoğun isteği üzerine kendisine gelen bir filmin başrolünü kabul eder ve annesinden dolayı daha önce az çok tanıdığı bu karanlık sahada şansını denemek ister. Ancak yönetmen Sadun Bey'in evinde onun, annesinin ve kameraman Çetin'in tütün şekeri içtiğini gördüğünde düşünmeye başlar. Buranın zemini çok kaygandır ve her an düşme tehlikesi vardır. Fatma, ertesi gün kendini bir çıkmazda hisseder ve sınıf arkadaşı Osman ile konuşmak ister. Osman onu evine davet eder. Fatma evdeki manevi havadan etkilenir ve Osman'ın annesinden ona dinini öğretmesini ister. Fatma artık hemen hemen her gün Osmanların evine gider ve tesettüre girer. Bu sırada annesi, iki arkadaşı ile çok fazla esrar içmiş olduğu hâlde araba kullanan Çetin'in arabasına bindikleri için kaza yaparlar ve annesinin iki arkadaşı vefat eder. Annesi ve Çetin ise yaralanarak kurtulur. Annesi yüzündeki yaralardan kurtulabilmek için evdeki eşyaları satarak gerekli parayı çıkarır ve estetik ameliyatı olur. Ancak daha ameliyattan çıktıktan bir hafta sonra yine aşırı dozda esrardan dolayı hayatını kaybeder. O sırada annesinin ona öldü diye anlattığı, aslında namaza başladığı ve dinini yaşadığı için ondan ayrıldığı başka bir şehirde yaşayan babası Saffet Hoca İstanbul'a gelir ve kızının adresini bulur. Devamını merak ettiren kitap bu şekilde sona erer. zHasan Nail Canat, bu romanında paranın ve inancın, şöhretin ve sadeliğin, hak ve batılın mücadelesini kitaplaştırmıştır. Bir Küçük Osmancık Vardı Osman'ın duygulu hayat serüvenini anlatmaktadır. Bir çivi fabrikasına sahip olan Abdullah Bey ve Fatma Hanım'ın biricik oğlu Osman, bir gün Fatma Hanım ile evde yalnız iken kaçırılır. Abdullah Bey'i arayan ve fidye isteyen çete para istenen yere gelince Osman'ın yerini söyleyeceklerine dair söz verirler. Ama Fatma Hanım özellikle belirtilen şartı çiğneyerek polise haber verir. Çete bunu öğrenir ve paranın verileceği yere çocuğu bırakıp giderler. Paranın verilmesi için kararlaştırılan saatten önce Osmancık'ın bırakıldığı harabeye uğrayan Garip ve Ali Usta onu bulur ve yanlarına alır. Bu yüzden daha sonra Osmancık'ı arayan Abdullah Bey ve yakınları onu bulamazlar. Osmancık ise Ali Usta tarafından Garip'in yanlarında kaldığı Bünyamin Ağa ve Şerife Hanım'ın yanına verilir. Hüseyin ismini alır. Hüseyin büyür ve lise çağına gelir. Bu sırada İstanbul'a taşınırlar. Bir gün Hüseyin okuldan eve erken gelir ve bir süre sonra Garip ile eve gelen ve bu sıradan sohbet eden Şerife Hanım'dan ailenin öz oğlu olmadığını duyar. Derken bir gün ağabeyi Garip'ten her şeyi ona anlatmasını ister. Garip isteğini kabul eder ve onu her şeyin başladığı, Osmancık'ın terk edildiği harabe eve getirir. Osmancık kendi hikâyesini okul müdiresinin isteği üzerine bir yarışma için yazar. Okul müdiresi bu hikâyeyi duyunca çok heyecanlanır. Çünkü bu hikâye yıllar önce kaybolan dayısının küçük oğlu Osmancık'ın hikâyesine çok benzemektedir. Hüseyin'i çağırır ve ona bu hikâyeyi nereden bulduğunu sorar. Hüseyin ilk başta cevap vermek istemese de Zarife Hoca'nın ısrarları üzerine kendi hikâyesi olduğunu söyler. Zarife Hoca ondan kendisini bu harabe eve götürmesini ister. Orayı görünce tanır. Çünkü kendisi de yıllar önce burada Osmancık'ı arayanlar arasındadır. Fatma Hanım'a bir sürpriz yaparak Osmancık'ı bulduğunu söyler. Ve kitap Abdullah Bey'in köşkünün bahçesinde, güllerin arasında ana-oğulun buluşmasıyla biter. Anne sevgisinin, para hırsının, merhametsizliğin örneklerini içeren bu kitapta Osmancık ve annesinin acıklı hikâyesi herkesin yüreğine dokunuyor. Yasemen Kitapta kâh sokaklarda kâh başka insanların evinde hayatını geçiren Yasemen'in hazin öyküsünü anlatmaktadır. Anne babası birbiriyle kavgalı olan Yasemen, babasının karşı koymasına rağmen annesi tarafından her gün dayak yemektedir. Babası Ömer artık bu küçük yavrucağın çok çektiğini düşünür ve içki, sigara, kumarı bırakır; namaza başlar, işe girer. Tam bu sırada annesi Fatma dedesine telgraf çekerek onu gelip almasını ister. Ömer artık düzelmeye başlamıştır ve Fatma'dan tek isteği Yasemen'i alıp götürmesi, ona bakmasıdır. Ama Fatma'nın babası kızı istememektedir. Ömer önce karısının dediklerini dikkate almaz ve kayınpederinin gelmeyeceğini düşünür. Ama iş için Anadolu'ya çıkınca hem Yasemen kaybolur hem de Fatma evden gider. Yasemen babasının peşinden koşmaya çalışırken bir kadın onu kucağına alarak babası sandığı adama yetiştirir ama bu kişi Ömer değildir. Daha sonra bu kadının evinde kalan Yasemen öldükten sonra eşi Nazmi Bey ile yaşayan kadın tarafından kovulur. Derken bir kahvede karşılaştığı Rahmi Baba ona acıyarak evine götürür. Oradan birkaç yıl sonra bir iftira üzerine kovulsa da sokaklarda geçen üç yılın ardından Rahmi Baba bu olayın iftira olduğunu öğrenir ama Yasemen'i bulamaz. Ancak komşusunun oğlu Kerim bir gün yolda yürürken Yasemen'i görür ve her şeyi ona anlatır. Yasemen eve geri döner. O sırada Kerim dünür gönderir. Yasemen yapılan onca şeye rağmen Nazmi Bey'e de davetiye gönderir. Artık çoktan pişman olan Nazmi Bey, Ömer'den özür dileyen ve yeniden onun ile birlikte yaşayan, gazetelere ilan veren Fatma'nın haberini bulur. Verilen adrese gider, Fatma'yı bulur. Yasemen ile buluşan Fatma, Ömer'e sürpriz yapmayı düşünür. Yıllar sonra karşılaşan baba kız gözyaşları içerisinde hasret giderir. Aslında bu kitapta herkes bir yerde pişman oluyor. Tıpkı hayatımızdaki yanlışlarımızı anladığımızda yaşadığımız nedamet gibi. Ama hepsi de bu pişmanlıklarının faydasını görüyor; son pişmanlık fayda ediyor. Hasan Nail Canat'ın yazdığı eserler toplumsal değerler açısından zenginliğiyle bugün dahi çocuk edebiyatımızın temel yapı taşlarından olup ilgiyle okunmaktadır. Nitekim Millî Eğitim Bakanlığı'nın 100 Temel Eser listesinde yer alması bunun en net göstergesidir. İçerdiği kurgu ve olayların insan hayatının içinden olması; okuyucunun karaktere kendini daha yakın hissetmesini, olayları daha gerçekçi olarak zihninde canlandırmasını bu da insanların Canat'ın kitaplarına ilgi görmesini sağlamaktadır. Canat'ın her kitabının vermek istediği mesaj ayrı bir derstir bize. Merhametin filizlendiği romanlar yazar Hasan Nail Canat. Sanat, ince kıvrımlı yapmaktır bir resmi, ince çizmektir mesela. Yazılan kitabın okuyucunun zihninde bıraktığı iz naif bir hatıra olmalıdır aslında. Bir ritim, sessiz de olsa kulaklar rahatsız olmamalıdır o müzikten. Yani aslında sanat, Canat'ın dediği gibi gülü incitmeden, gül yaprağına şiir yazmaktır. Kaynak: Dil ve Edebiyat Dergisi |

